Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

SINIRSIZ KAYNAKLAR VE NÜFUS ARTIŞI

Kaynakların sınırsız olduğu gerçeğinden ha­reketle, şu soruya cevap arayalım; insan nüfusu arttıkça ihtiyaç duyulan tüketim miktarı ile or­taya çıkan üretim miktarı arasında nasıl bir o­ran söz konusudur?

Kapitalist anlayışın kuram­cılarından Malthus nüfusun geometrik olarak, gıda maddelerinin ise aritmetik olarak arttığını ifade etmişti.
 
Aşağıdaki 1. grafik incelendiğinde, para mik­tarı ve teknoloji yatırımları sabit tutulursa ve kaynakların sınırlı olduğu kabul edilirse, emek miktarındaki artış ile toplam ürün miktarındaki artış aynı oranda olmayacaktır. Bu herkesin bil­diği Azalan Verimler Kanunu'dur. Kapitalist an­layışlar kaynakların sınırlı olduğu yanılgısından yola çıkarak, emeğin marjinal veriminin sınırlı kaynaklardan dolayı azalacağını iddia etmiş ve görüşünü de Azalan Verimler Kanunu olarak ifa­de etmiştir. Buradan yola çıkarak artan dünya nüfusunun, kaynakların yetersizliğinden dolayı kendisine bakamayacağı sonucuna varmıştır.

Oysa bu sübjektif görüşü bir kenara bırakıp dünyanın gerçeklerinden yola çıkarsak, 2. grafik­te olduğu gibi para miktarı ve teknoloji kısıtlama­ları kaldırıldığında ve kaynakların sınırsız olduğu dikkate alındığında, hem emek, üretim eğrisi, hem de eğrinin eğimi sürekli artacaktır.
 
Diğer taraftan tüketilen malın miktarı arttığın­da marjinal fayda eğrisi grafik 3'te olduğu gibi a­zalacaktır. Dolayısıyla, nüfus arttıkça tüketim eğ­risi artacak ancak bu artış, nüfusun artmasından kaynaklanan üretim artışının altında kalacaktır.
 
Ekonomilerde emeğin devreye konulmasının önündeki engeller (başta sermaye engeli olmak ü­zere) kaldırıldığında, birim zamanda bir bireyin üreteceği katmadeğer, tüketeceği miktara oranla daha büyüktür.
 
Bunu çok basit bir örnekle de açıklayabiliriz; annemizin evde yemek yaptığını düşünelim, eğer yeterli malzemeye sahip ise bir gün içerisinde sa­dece kendisinin yiyeceği kadar değil, akşam eve gelecek bütün misafirleri doyuracak kadar yemek çok rahatlıkla yapabilir.
 
Esasında potansiyel olarak her birey kendi tü­kettiğinden daha fazlasını üretecek güce sahiptir. Bunun için gerekli olan kaynaklar mevcuttur. Ye­ter ki bu emeği devreye koyacak ve verimli kıla­cak ekonomi politikaları hayata geçirilsin. Bu se­beple Milli Ekonomi Modeli'mizde dünya nüfusu gelecek için bir tehlike değil aksine ümit ışığıdır.
 
Bu açıdan bakıldığında; her doğan çocuk ekonomiye bir yük değildir, bilakis tüketim miktarını art­tırarak üretimi de teşvik eden güce sahiptir. Ekono­mi bu mantıkla değerlendirildiğinde, tüketilen her malın ve emeğin, üretim kabiliyetini arttıracağı gi­bi, üretim çeşitliğinin de önünü açacak imkan sağ­lamaktadır.
 
Dolayısıyla, ihtiyaç duyulan sermaye miktarı sağla­nırsa, nüfus arttıkça, buna bağlı olarak emek miktarı da arttığında, adeta tüketim aritmetik olarak artarken, üretim geometrik olarak artacaktır diyebiliriz.
 
Milli Ekonomi Modeli, kaynakların sınırsız, in­san ihtiyaçlarının ise sınırlı olduğu gerçeğinden yo­la çıkarak, üretime odaklandığından daha fazla tü­ketimin yeterli denge düzeyine taşınmasına odak­lanmıştır.
 
Esasında bu açıdan bakıldığında Milli Ekonomi Modeli tüketim yanlısı bir denge modelidir.
 
Toplumdaki bireyler, ekonomi için bir yük ola­rak görülmemiş, aksine ekonominin büyümesi için bir kaldıraç olarak addedilmiştir. Bireyler ister üret­sinler, ister tüketsinler eğer attıkları adım doğru o­larak yönlendirilirse her zaman için ekonomiyi bü­yütecek bir rol üstlenirler.
 
Bu sebeple, bizim için iktisat bilimi sınırsız kay­naklardan maksimum istifade ederek, her doğan in­sana huzurlu bir hayat yaşatma ilmidir.