Ülkeler için günümüzdeki en önemli kaynaklardan biri tarımdır. Ancak bu konuda da küresel güçlerin uyguladığı tarım politikaları sebebiyle, azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin dünya besin kaynaklarından çok az pay aldığını görmekteyiz. Hatta bazı ülkeler açlık sınırına kadar yaklaşmışlardır. Hiç şüphesiz tarım, bir milletin besin ihtiyacını karşılayabilmesi için en stratejik sektördür.
Geçmişte çok geniş tarım alanlarında elde edilen üretim, günümüzde gelişen teknoloji sayesinde çok daha az büyüklükteki tarım alanlarında üretilebilmektedir. Ayrıca geçmişte coğrafi nedenlerden dolayı bazı alanlarda yapılamayan tarım, bugün çağ atlamış, çölde veya suda bile üretim yapılabilecek hale gelmiştir.
Tarım sektörünün makineleşmesi ile birlikte, geçmişe göre az zamanda çok daha fazla iş yapma imkanı doğmuştur. Buna rağmen azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde artması gereken tarım üretimi, gelişmiş ülkelerin etkisiyle azalmıştır. Oysa gelişmiş ülkeler kendi ülkelerinde ise tam tersine tarımı teşvik etmiş, gelişmesi için her türlü desteği vermiştir.
Bugün dünyaya baktığımızda, tarım ürünleri açısından sıkıntı çeken ülkelerin, tarıma uygun verimli topraklara sahip olmasına rağmen, bu toprakları devreye koyabilecek finansmana ve bir modele sahip olmadıklarını görüyoruz.
Tarıma uygun arazilerin envanteri çıkarılarak, iklim ve toprak özelliklerine göre tarımsal ürün grupları belirlenmeli, coğrafya, iklim, nüfus ile iç ve dış piyasa dengelerini göz önünde tutarak, üretim, miktar, çeşit, nitelik planlamaları ve AR-GE çalışmaları yapılmalıdır.
Tarıma elverişli devlet arazilerinin uzun vadeli - 99 yıl- sembolik fiyatlarla tarım köylüsüne -tarımla uğraşmak isteyenlere- kiraya verilmesi sağlanacaktır. Bu sayede yeni istihdam sağlanacağı gibi, artan üretim sayesinde hem tarımla uğraşan insanımız, hem de devlet kazanmış olacaktır.
Tarım tek başına bir sektör olarak ele alınmayıp tarıma dayalı sanayi ile birlikte değerlendirilmelidir.
Devlet tarım kesimini destekleyerek yeni teknolojilerin transfer edilmesini, yatırımların günümüz koşullarına göre yenilenmesini ve yeni yatırım olanaklarının geliştirilmesini sağlamalıdır.
Hepsinden önemlisi devlet çiftçiye gerekli finansal desteği daha ürününü ekmeden önce vererek, ürettiği ürüne pazar garantisi vermelidir. Adeta çiftçinin görevi üretmek olmalı, pazarlama ile ilgili bir problemi olmamalıdır. Yani bir fabrikada üretim bölümünde çalışan personel nasıl ki pazarlamayı düşünmez, görevi üretmektir, çiftçi de sadece üretmeye odaklanmalıdır.
Devlet tarım ürünlerinin alım fiyatlarını, üretim maliyetlerini hesaplayarak çiftçiye tatminkâr bir kâr bırakmalıdır. Böylece çiftçinin zarar etmesi gibi bir durum ortadan kalkacaktır.
Tarım ürünlerinde uygulanacak devlet desteğinin kaynağı para konusunda anlattığımız üzere senyoraj geliridir. Tarım sektörü en az ithalatla en fazla ihracat yapılabilecek bir sektördür. Başka bir ifade ile devletlere en fazla senyoraj geliri elde etme hakkını veren sektörlerin başında tarım sektörü gelmektedir. Dolayı-sı ile tarım sektörü Milli Ekonomi Modeli'nde emisyon ile sübvanse edilecek ve çiftçinin Atatürk'ün ifadesi ile milletin efendisi olması sağlanacaktır.
îthal ürünlere karşı yerli üreticinin korunması şarttır. Aksi takdirde ülkemizde halkın % 34'ünün geçim kaynağı olan tarımda yaşanacak daralma ülke ekonomisinin tamamını etkileyecektir.
Türkiye'de tarım sektörü, gerek beslenme ve sanayi bakımından gerekse 23 milyon insanın geçimini sağladığı bir sektör olması bakımından ekonomide çok önemli bir yere sahiptir(1).
Yanlış politikalar neticesinde, tarım kesimine verilen desteklerin kaldırılması hatta tahditlerin getirilmesi, öte yandan ithal ürünlere uygulanan gümrük duvarlarının aşağıya çekilmesi sonucu ülkemizde tarım kesimi tamamıyla bitirilmiştir.
Düne kadar tarım ürünlerinde kendi kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan Türkiye, şimdi buğdayını bile çok büyük oranda dışarıdan ithal etmektedir.
Yani kendi çiftçimizi açlığa mahkum ederken başka ülkelerin çiftçilerini zengin etmekteyiz. Üstelik yüklü miktarda cari açık veren ve bu açığı yüksek faizle alınan kredilerle kapatan bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde, sadece yabancı ülke çiftçisini finanse etmekle kalmayıp aynı zamanda bu sebepten dolayı yüklü miktarda faiz ödediğimiz görülecektir.
Ülkemizde tarım kesimi, kişi başına düşen gelir bakımından en yoksul kesimi oluşturuyor. Türkiye'deki toplam yoksul kesimin yüzde 42'si tarım kesiminde çalışmaktadır.
Tarım kesimindeki yıllık gelir, kişi başına ortalama gelirin üçte biri kadardır(2). Yani Türkiye'de milyonlarca insan dengesiz değil, yetersiz beslenmektedir. Acaba bunun nedeni Türkiye'de tarım yapılabilecek toprağın olmaması mı? Bu sorunun cevabını vermeden önce Hollanda ile bir karşılaştırma yapalım.
Hollanda 1 milyon hektar alanda tarım yapmakta; Türkiye ise 27 katı daha büyük bir alanda -yani 27 milyon hektar- tarım yapmaktadır. Hollanda'da 200.000 kişi tarım yapmakta; Türkiye'de ise bırakın toplam çalışanı, ziraat mühendisi, veteriner, gıda mühendisi, peyzaj mimarı gibi mesleki eğitimi olanların toplamı 200.000 kişi(3).
Hollanda'da tarım yapan çiftçi sayısı kadar Türkiye'de eğitimli ziraat mühendisi vardır. Bütün bunlara rağmen Hollanda 30 milyar Dolar ihracat yapa-bilmektedir(4).
Üstelik Türkiye'de ürettiği (Antalya, izmir, Urfa...) tohumları tekrar Türkiye'ye satmakta. Mesela 1 kg domates tohumunu 25 milyar TL'ye satın alıyoruz.
Küresel güçler -Türkiye'de olduğu gibi- ürettikleri tarım ürünlerini satabilmek için azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere bir takım tahditler getirmiş ve tarımın o ülkede dışa bağımlı bir hale gelmesini sağlamıştır.
Gelişmiş ülkeler tarım ve sanayilerini eşzamanlı olarak geliştirdiklerinden biyolojik ve genetik teknolojide ileri noktalara geldiler. Tarımda daha az istihdam ile daha fazla ürün elde ettiler. Ürettikleri tarımsal ürünler, kendi nüfuslarını beslemenin ötesinde, ABD'de hububat dağları, Avrupa'da süt nehirleri ile et buzulları oluştu.
Tarımsal desteği sürekli artıran bu ülkeler, diğer yandan da bize ve bizim gibi ülkelere "tarıma desteği çekin" diyorlar. Daha önce katma değeri düşük diye "tarım ülkesi olun" diye telkinde bulundukları Türkiye'ye şimdi "tarımdan destekleri kaldırın, doğrudan ve dolaylı destekleme kuruluşlarını özel-leştirin, gelişmiş ülkelere pazar olun" demektedirler.
Milli Ekonomi Modeli tarım sektörünü stratejik bir alan olarak görmektedir. Alım garantisi verilerek en uygun fiyattan tarımsal ürünleri alabilecek finansmanı da modelin iç dinamiklerinden yola çıkarak oluşturmaktadır.
1- Türkiye Ziraat Odaları Birliği,14.05.2002, A.A
2- TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 22, c 14
3- TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 22, c 14
4- TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 22, c 14