Enflasyonun ikinci sebebi de maliyettir.
Maliyet enflasyonu, hammadde fiyatları, enerji giderleri, sigorta primleri, vergiler ve kredi faizlerindeki artış veya işçi ücretlerinde meydana gelen artış olarak ifade edilebilir.
Ekonomide talep fazlası olmadığı durumlarda bile enflasyonla karşılaşmak mümkündür. Bunun sebebi maliyetlerde meydana gelen artıştır. Peki, maliyetlerde neden artışlar olmaktadır?
Kapitalist anlayış işçi ücretlerindeki artışa dolayı-sı ile sendikaların etkisine odaklanmıştır (4).
Fakat sadece işçi ücretlerinde meydana gelen bu türlü bir artışın ekonominin genelinde bir enflasyon oluşturması hele bunun sürekli olması mümkün değildir. Öncelikle işçi ücretlerinin üretim içerisinde oranı her geçen gün teknoloji ile birlikte daha da düşmektedir.
Maliyet enflasyonu tam istihdam düzeyinde olmayan ekonomilerde de ortaya çıktığı için eksik istihdam düzeyinde maliyetleri yukarıya çekecek bir işçi ücret artışı beklemek mantıklı değildir. Zaten işçi talebi eksikken bir de bunların fiyatlarının artacağını düşünmek son derece manasızdır.
Maliyet enflasyonun sebebi hammadde artışlarını hesaba koymazsak faiz oranları veya kamunun bütçe açıklarını maliyetli para ile kapama yoluna gitmesidir.
Örneğin bir üretici %30 faizle para kullanmışsa bunu muhakkak ürüne yansıtmak zorundadır. Oto-matikman kredi faiz oranları kadar maliyetlerin yukarı çıkması kaçınılmazdır. Diğer taraftan faizle borçlanan hükümetler belli bir süre sonra bu parayı ödemek için vergi oranlarını arttıracaktır. Bu üretici için hem kurumlar vergisinin, hem de istihdam vergilerinin artması manasına gelir ki üretici mecburen bunu ürettiği mala yansıtacaktır.
Dolayısı ile maliyet enflasyonunun asıl sebebi ülkelerin kendi emisyonlarını devreye koymak yerine yabancı veya maliyetli yerli parayı tercih etmeleridir.
Ülkemizde son yıllarda yaşanan enflasyon çeşidi maliyet enflasyonudur. Bu kadar açık olan bu gerçeği IMF ve onun dediğini hayata geçiren iktidarlar görmemiştir. Ve ülkemizde talep enflasyonu varmış gibi piyasadan para çekilerek talebi kısma yoluna gidilmiştir. Yüksek faizle piyasadan çekilen para karşılığı vergi oranları arttırılmak zorunda kalınarak, bizzat maliyetlerin daha da artmasına sebep olunmuştur. Diğer taraftan talebi daraltıcı maliye ve para politikası ülkemizi reses-yon sürecinin içine itmiştir.
IMF tarafından bize enflasyonu düşürme adına tavsiye edilen piyasadan para çekme, bütçedeki harcamaları kısma, vergileri arttırma ve faiz dışı fazlayı yakalama hedefi aslında ülkemize para satan global tefecilerin paralarını garanti altına almaktan ve daha çok para satmalarını sağlamaktan başka bir şey değildir.
Bugün ülkemizin en önemli sorunu işsizlik, buna bağlı olarak reel büyüme olması gerekirken, enflasyonu engelleme adı altında yanlış teşhis konulduğu için ne enflasyon önlenmiş, ne de genç nüfusa iş ve aş imkanı sağlanmıştır.
Ülke ekonomileri için enflasyonu kontrol altına almanın tek hedef olarak ortaya konması son derece yanlıştır.
Hedef ekonomilerin istihdam yaratacak şekilde sürekli büyümesini sağlamaktır. Bu büyüme esnasında piyasadaki para miktarı olması gereken oranlarda ve herkesin sahip olacağı biçimde tutularak ekonominin enflasyona yada deflasyona girmesi engellenmelidir.
4- Bkz, Gardner Ackley, Macroeconomic Theory, The Macmillion Company, New York, 1970