Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

VERİMLİLİK

Verimlilik, genel hatlarıyla üretimin kullanılan gir­di miktarına oranıdır. Verimliliğin en yaygın kullanı­lan ölçüsü, emek saati başına üretim miktarıdır. Buna göre tek bir kaynağın verimliliği ölçülebildiği gibi tüm kaynakların da verimliliği aynı anda ölçülebilir.
 
Verimlilik artışının temelinde; yetişmiş insan gü­cü, teknolojinin gelişmesi, yeni üretim tekniklerinin bulunması ve üretim faktörlerinin niteliklerinin geliş­tirilmesi vardır. Teknolojideki gelişmeler üretimin daha verimli olmasını sağlar. Ancak bu özelliklerin i­çinde en önemli faktör yetişmiş insan gücüdür. Çün­kü üretim ve verimlilik insan kabiliyeti ve çalışma­sıyla mümkündür.
 
O halde yapılması gereken, insanı en mükemmel bilgilerle donatmak suretiyle düşünce ve emeğinden azami derecede istifade ederek verimliliği en üst noktaya çıkarmak olduğu gibi, bütün insanlara kabi­liyetlerini ortaya koyacak sermaye desteğinin veril­mesidir. Kabiliyetlerini ifade etme imkanı bulacak insan, mevcut kaynakları en iyi şekilde değerlendir­mekle kalmayacak, aynı zamanda yeni kaynakları da devreye koyarak verimliliğin artmasını sağlayacaktır.
 
Üretim yapmak için kullanılan makineleri ve ci­hazları icat ederek verimlilik artışını sağlayan insan­lara imkanlar verilmeseydi bugünkü üretim seviye­sinden bahsetmek mümkün olmayacaktı.
 
Klasik iktisatçılar, uzun dönemde nüfusun artma­ya devam edeceğini ve dünyadaki kıt kaynaklar yü­zünden kişi başı üretimde yani verimlilikte azalma olacağını iddia eden, azalan verimler teorisini geliş­tirmişlerdir(1).
 
Hatta bu iddialarında daha da ileri giderek nüfus artışı karşısında insanların hayat standardının düşe­ceğini, ortaya çıkacak açlık ve hastalıkların insan ö­lümlerine sebep olacağını savunmuşlardır.
 
Oysa gelişen teknoloji sayesinde üretim miktarı ve çeşitliliği, tüketim miktarından kat be kat fazla oldu. Dünya nüfusu her geçen gün artmasına rağ­men, üretim artışı o denli hızlı bir artış gösterdi ki, firmaların ve ulusların bir numaralı sorunu, ürettik­leri mallarını tüketecek bireyler bulmak oldu. Uy­gulanan yanlış politikalar tüketimi daha da daralttığı için 21. asır üretim probleminin değil tüketim prob­leminin yaşandığı bir asır olmuştur. Tüketimde ya­şanan bu daralma rekabet kavramını beraberinde getirerek sadece firma ölçeğinde değil, devletler a­rasında bile kıyasıya ticaret ve pazar savaşlarını gündeme getirmiştir. ABD ve AB ülkeleri ürettikle­ri tarım ve sanayi ürünlerini satabilmek için IMF'yi kullanarak azgelişmiş ülkelerin üretimlerine tahdit­ler koymaktan çekinmedirler.
 
Son yıllarda firmaların üretimden ziyade pazar­lama ve reklama yatırım yapmaya başlaması bu yüzdendir. Artık pazarlama çağın mesleğidir Eğer kapitalistlerin iddia ettiği gibi her arz kendi talebi­ni yaratsaydı bu mesleklere gerek kalmazdı.
 
Verimlilik artışının en önemli unsuru buluşlar ve AR-GE çalışmalarıdır. Buluşlar ve teknolojide­ki gelişmeler üretim artışlarını yüzlerce kat artırma imkanı sağlayarak verimliliği yukarıya doğru çek­miştir. Bu nedenle üretim yapmak isteyen, proje sahibi olan veya yeni üretim teknikleri geliştirebi-len herkese devlet tarafından faizsiz kredi verilme­lidir. Bu desteklerle beraber AR-GE harcamaları­nın en üst düzeyde olması sağlanmalıdır. Ayrıca teknolojiyi geliştirecek bilimsel çalışmalar çoğu kez yüksek maliyetler gerektirdiği için, bizatihi bu türlü bilimsel çalışmalar devlet tarafından yapıl­malı, geliştirilen yeni teknolojiler özel sektörün hizmetine sunulmalıdır.
 
Halbuki günümüz iktisat modellerinde para ve kaynaklarla beraber bilgi de tekelleşip tabana ya-yılmadığı için, bireyler çok kabiliyetli de olsa işçi veya memur olmaktan öteye geçemezler. Kapita­list anlayışlar insan emeğini, düşüncesini, teşebbüs gücünü israf etmekte ve de kabiliyetlerini yok et­mektedir. Buna bir nevi kast sistemi de diyebiliriz.
Milli Ekonomi Modeli, kabiliyetli olan her bire­yin önünü para ve bilgi desteği vererek açarken, kapitalist anlayışlarda ancak az bir zümre paraya maliyetini ödeyerek sahip olabilmektedir.
 
Milli Ekonomi Modeli herkese hak tanıyarak demokratik bir sistemi temsil ederken; kapita­list anlayışlar, ekonomilerde krallık modelini ortaya koymaktadır. Çünkü üretimi ancak para­ya sahip olabilen az bir zümre yapmaktadır. Bugün bankalardan faizli krediyi ipotek verebi­lecek sermaye birikimine sahip olanlar alabil­mektedir. Bu sebeple verimlilik artışının önün­deki en büyük engel paranın stoklanarak mali­yetli hale getirilmesi ve piyasalardan çekilmesi­dir, diyebiliriz.
 
Verimliliğin emek saati başına üretim miktarı olduğunu söylemiştik. Ancak bir başka açıdan bakıldığında verimliliği, elde edilen toplam üre­timin toplam işgücüne oranı olarak da görebili­riz. İşsizliğin olduğu âtıl emeğin bulunduğu eko­nomilerde verimlilikten bahsetmek mümkün de­ğildir. Başka bir ifade ile bir toplumda 10 kişi­den 5 kişi çalışıyor diğer 5 kişi çalışacak bir or­tam bulamıyorsa ciddi bir emek israfı vardır. İn­sanların çalışamadıkları toplumlarda verimlili­ğin artması mümkün değildir
 
Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların dayattığı ekonomi politikaları, talebi kısma ama­cı taşıdığından, yatırımları engelleyerek insanla­rın üretme isteklerini kırmaktan başka bir sonuç doğurmamıştır. Bu politikaları uygulayan ülke­lerdeki firmalar, üretim miktarlarını hızla düşü­rerek verimliliğin azalmasına sebep olmuşlardır.
 
Aynı şekilde istihdam ve üretim üzerinden alı­nan yüksek vergilerle tüketim üzerinden alınan do­laylı vergilerin aşırı boyutlara ulaşması ve işletme­ler için ciddi bir maliyet unsuru olan faiz, üretimin önünü kestiği için verimliliğin oluşmasına imkan vermez. Bu durumda yatırımcılar, vergi oranları­nın düşük olduğu ve finansman ihtiyaçlarını daha rahat karşılayabilecekleri ülkelere giderler.
 
Tam istihdam düzeyinin bugünkü ekonomi po­litikaları ile yakalanması mümkün olmadığı için âtıl emeğin olduğu ekonomilerin de istenilen dü­zeylerde verimli olmasını bekleyemeyiz. Oysa ü­retim ile tüketim arasında dengenin sağlanması i­le Milli Ekonomi Modeli'nde tam istihdam düze­yi yakalanmaktadır
 
Paranın tekelleşmesi, kabiliyetli insanların değil de sadece parayı elinde bulunduranların üretim yap­masına yol açtığı için verimliliğin önündeki en bü­yük engel olduğunu söylemiştik. Yine paranın belli ellerde tekelleşmesinin önlenmesiyle kaynakların a­dil bir şekilde dağılımı da sağlanacaktır. Günümüz­de kullanılan birçok element ve enerji kaynakları 100-150 yıl önce bilinmezken bugün sanayinin te­mel kaynakları haline gelmiştir. Şu anda değeri bili­nemeyen birçok kaynak keşfedilip açığa çıkarılarak verimlilik artışına katkı sağlanabilir.
 
Ekonomide fırsat eşitliğinin sağlanması, bireyle­rin kabiliyetlerinin açığa çıkarılması ve buna bağlı olarak paranın tabana yayılması Milli Ekonomi Mo­deli ile sağlanmaktadır.
 
Devlet, proje mukabili faizsiz kredi verdiğinde üretimle ilgili projesi olan herkes bu imkanlardan istifade ederek düşüncelerini kolaylıkla hayata geçirebilecektir. Böylece tam bir fırsat eşitliği sağlanacaktır.
 
Kendine güvenen, bilgili, zeki ve üstün vasıfla­ra sahip müteşebbisler ortaya çıkacaktır. İnsanlar, üretim yapamamanın sıkıntısını yaşamayacak, kendilerinde mevcut olan özelliklerini alabildiği­ne kullanma hürriyetine kavuşarak hem kendileri­ne, hem de topluma faydalı hale geleceklerdir. A­lan el değil, hep veren el olacaklardır.
 
Kabiliyetli insanlar çeşitli buluşlar yapacak ve tabiatta bulunan sınırsız kaynaklar açığa çıkarıla­rak tam kapasite kullanımı sağlanacaktır. Asıl ve­rimlilik budur. Hedef, toplumdaki insanların özel­liklerine göre herkese fırsat eşitliği sağlayan bir üretim seferberliğine geçerek verimliliği doruk noktaya çıkarmaktır.

1- Prof. Dr. Erdoğan Alkin, iktisat, s. 10