Ekonominin iki temel ayağı vardır:
Biri tüketim diğeri de üretimdir. Bu makro kavramlar da arz ve talep üzerine oturur.
Esasında
tüketimin olmadığı yerde üretimden bahsetmek mümkün değildir. Hiçbir
şeyin bir sebep yokken yapılmış olması mümkün değildir. Her şeyin bir
sebebi vardır. Ekonomilerde üretilen değerlerin sebebi ise onun talep
edilmesidir. Talebin olmadığı yerde üretimin olmasını beklemek mantıklı
değildir.
Mesela pazara gittiğimiz zaman uzayda gezerken giymek
için bir kıyafetin satıldığını göremeyiz. Zira böyle bir talebin
olmadığı ortadadır. Veyahut çölde üretim sıfırdır. Çünkü tüketim
yoktur. Bu yönüyle talep ekonomilerde olan her türlü faaliyetin
kaynağıdır.
Bir başka açıdan meseleye yaklaştığımızda; bir
reaksiyonun hızını onun en yavaş basamağı belirler veyahut beraber
yürüyüş yapan bir grubun hızını içlerindeki en yavaş birey belirler.
Büyüyen
ekonomilerde ise üretim faktörlerine yapılan harcamalardan elde edilen
gelir, üretimi karşıyacak yeterli tüketimi oluşturamayacağı için
normal şartlarda talep arzdan eksik kalacaktır.
Dolayısı ile talep ekonomilerin seyrini belirleyen ana unsurdur.
Piyasalardaki
talebe bakarak o ekonominin gidişatı hakkında bilgi sahibi olmak
mümkün olabileceği gibi, talebi kontrol ederek ekonominin genel
seyrine yön vermek de mümkündür.
Tabii ki yeterli düzeyde üretim
için gerekli olan kaynakları da sağlayarak. Ancak dikkat edilirse
adeta talep büyüme için olmazsa olmaz şart iken arz gerek-şart
konumundadır.
Peki, öyleyse talebi belirleyen unsurlar nelerdir?
Talebi belirleyen üç temel unsur vardır:
Bireyin o mamule veya hizmete duyduğu ihtiyaç, bireyin gelir düzeyi ve ürünün fiyatıdır.
Bu
üç unsurun çeşitli koşullarda talep üzerindeki etkisi değişmektedir.
Bazen gelir baskın unsur iken, bazen ihtiyaç öne çıkmakta, bazen ise
fiyatlar genel düzeyi etkili olmaktadır.
Dolayısı ile denge
analizini sadece bu unsurlardan birinin mesela fiyatların değiştiğinden
yola çıkarak yapmak mümkün değildir. Talep fonksiyonu aşağıdaki
gibidir
Talep Fonksiyonu
α1 : Gelir değişkeni
α2 : Fiyat değişkeni
α3 : İhtiyaç değişkeni
Kısaca bu üç unsuru ele alırsak:
Bunlardan birincisi, ihtiyaçtır. Bireylerin bir şeyi talep etmesi için talep ettiği şeyden bir fayda elde etmesi, ona ihtiyaç duyması gerekir.
İkincisi, talep ettiği şeyin fiyatı. Elbette fiyatta meydana gelen değişiklikler bireyin o mamule olan talebinin miktarını değiştirecektir.
Üçüncüsü ise, bireyin sahip olduğu gelirdir. Hem talepte, hem de talep miktarında değişiklik yapacağı gibi gelirdeki değişiklik talep eğrisinin eğimini de değiştirir.
Elbette
talep dediğimiz zaman bireyin o anda talep edileni satın alacak güce
malik olmasını kastediyoruz. Aksi takdirde maddi imkanı olmadığı halde
bireyin bir şey istemesi, sadece temenniden ibaret olacaktır.
Tek tek bu unsurların talebi nasıl etkilediğini inceleyelim.
İhtiyaç talebin olmazsa olmaz şartıdır.
Yeter-şart değildir ama gerek-şarttır. Bireyin o mala veya hizmete
duyduğu ihtiyaç elde ettiği maddi ve veya manevi fayda ile alakalıdır.
İkame mallar bu faydayı azaltır. Mesela sadece kepek ekmek bulunan bir
yerde, buğday ekmeği sâtılmaya başlarsa elbette kepek ekmeğe duyulan
ihtiyaç da azalacaktır. Ayrıca insanların içinde bulundukları çevre,
sosyoekonomik şartlar, inançları ve zamanla gelir düzeyinde meydana
gelen değişiklikler de bireylerin ihtiyaçlarında değişiklikler meydana
getirir.
İhtiyaç duyulan malları sınıflandırmak gerekirse...
A sınıfında; olmazsa olmaz mallar ve hizmetler, B sınıfında; zorunlu
veya temel ihtiyaçlar, C'de ise; normal mallar var diyebiliriz.
A
sınıfında olan mallarda o malın veya hizmetin talep edilen miktarını
tamamı ile bireyin ona duyduğu ihtiyaç belirler. Fiyatı yükselse bile,
bireyin gelir düzeyi onu elde etmeye müsait olmasa dahi borç para alınır
ve talep edilen miktar elde edilir.
B'de ise ihtiyaç yine
önemli unsurdur. Ve gelir düzeyi, fiyattan daha baskın unsurdur. Eğer
bireyin geliri artıyorsa fiyat artmasına rağmen talep edilen miktar
artabilir. Çünkü bu ürünler için elde edilen gelirin tamamı tasarruf
edilmeksizin bu ürünlere aktarılır. Yani gelir arttıkça bu ürünler
için talep artacaktır. Fiyatın artması bu artışı yavaşlatabilir ama
durdurmaz.
Tabii belli bir seviyeden sonra marjinal fayda
azaldığı için talep edilen mal veya hizmetin sınıfı değişebilir.
Diyelim ki dört kişilik bir ailenin aylık zaruri et ihtiyacı 5
kilodur. Ailenin geliri arttıkça beş kiloya kadar bu ihtiyaç giderilir.
Daha
fazla bir tüketim için ise gelir kadar fiyat da etkilidir. Bu 5
kilodan sonraki tüketim için artık et normal mal gibi değerlendirilir.
Ancak bu 5 kilo sınırına kadar etkili olan ailenin gelir düzeyinde
meydana gelen değişikliklerdir.
C' de ise fiyat ve gelir talep
üzerinde etkin unsurdur. Bir gömleğin fiyatı arttıkça elbette talep
edilen miktar azalacaktır. Gelir seviyesinde meydana gelen düşüşte
elbette talep edilen miktarı azaltır.
Diyelim ki fiyatlar genel
düzeyinde maliyetlerden kaynaklanan bir artış yaşanıyor. Ama toplumun
da gelirinde bir düşüş var. Bu durumda A grubu mallarda fiyat artışları
ürünlere yansırken C grubu mallarda gelir daralmasından dolayı deflasyon
yaşanabilir.
Bunun manası o ekonomide hem maliyet enflasyonu, hem de deflasyon sürecinin aynı anda yaşandığıdır.
Ama
maalesef bugünkü enflasyon hesaplama teknikleri bu iki hastalığı
birbirine ekleyerek çok rahatlıkla enflasyon düşüşü olarak bunu ifade
etmektedir.
Dolayısı ile mallar sınıflandırılmadan ve gelirin
taleb üzerindeki etkisi dikkate alınmadan bütün malları kapsayan bir
enflasyon hesaplaması genellikle ekonomi hakkında çok yanlış tahlillere
bizi götürebilir.
Gelelim fiyatın talep edilen miktar üzerindeki etkisine...
Bu bilinen bir olaydır. Eğer fiyat artarsa talep edilen miktar düşer.
Bunun aksi olan mallar da olabilir ama onlar genellemeyi bozmazlar.
Fiyatın miktar üzerindeki etkisi gelir düzeyinden ve malın cinsinden
bağımsız değildir.
Eğer gelir düzeyi çok düşük ise, fiyatlarda meydana gelen düşüş,
talepte hiçbir değişiklik yapmaz; eğer gelir düzeyi kısmen belli bir
seviyede ise o zaman da fiyatlardaki düşüş kısmen talep miktarında
artış sağlar. Yani gelir düzeyinde düşüş belli seviyenin altına inerse
fiyatlar genel seviyesi ne kadar düşerse düşsün talep edilen mal
miktarı eski seviyesini yakalayamaz.
Bu sebeple klasik anlayışın
ifade ettiği gibi fiyatların elastik olmasından dolayı piyasa
dengesinin kurulabileceği iddiası doğru değildir. Gelir düzeyi ve
fiyatların talep üzerindeki etkisi aynı anda ele alındığında ve gelir
ile fiyatları belirleyen değişkenlerin farklı farklı olduğu dikkate
alındığında; piyasaların kendi kendine dengeye geleceğini iddia etmek
hayaldir. Talep üzerindeki bu çift yönlü baskı -değer konusunda
değineceğiz- fiyatların esnekliğini engellemektedir.
Üçüncü konu ise gelir düzeyidir.
Bir yönüyle hane halklarının eline geçen para da diyebiliriz. Bu konu
belki de ekonomistler tarafından ve politika uygulayıcıları tarafından
en fazla görmezlikten gelinen unsur olmuştur. Eğer bireylerin yeterince
satın alma gücü yoksa piyasada olup bitenler onları çok da fazla
ilgilendirmeyecektir.
Gelir düzeyine göre bireyler piyasadaki gelişmelere değişik tepkiler verirler.
Gelir
düzeyine göre bireyleri sınıflandırırsak, açlık seviyesine kadar olan
seviyede bireyler piyasaya karşı adeta ölü konumundadır. Burada olmazsa
olmaz ihtiyaçlar dışında piyasa onları ilgilendirmez.
İkinci
seviye geçim düzeyidir. Bu düzeyin bitişi bireylerin tasarrufa
başladıkları düzeydir. Gelir tüketim eşitliğinin korunduğu sınıra kadar
devam eden sınıftır. Bireylerin bu seviyeye kadar piyasaya olan
tepkileri ise hasta adam gibidir. Bu bölgede talebin gelir esnekliği
birdir. Bu seviyeye kadar gelirdeki artış ne olursa aynı miktarda
tüketime aktarılır. Ama fiyat esnekliği için aynı şeyi söyleyemeyiz
eğer fiyat düşüyorsa talep esnekliği birden küçüktür, çünkü fiyatlar
düşmesine rağmen gelir yeterli olmadığı için aynı oranda talep artışı
olmayacaktır. Adeta fiyatlar düşmesine rağmen talep bulunduğu yere
yapışmış gibi az oranda artacaktır.
Üçüncü seviyeye kadar gelir
düzeyinde meydana gelecek pozitif ilerlemeler piyasada bulunması
gereken eksik talebi hemen devreye koyar. Tersi de elbette doğrudur, bu
düzeylerde meydana gelecek daralmaların piyasaya etkisi çok daha
keskin olacaktır.
Gelir düşmeye başladıkça fiyat talep eğrisinin
eksen üzerinde sadece sola kaydığını söylemek yeterli değildir, aynı
zamanda bu eğrinin eğimi de değişecektir. Eğimi daha da artacaktır.
Bunun tersi de doğrudur, gelir yüksek oranlarda arttıkça bu sefer eğim
daha azalacaktır. Bunu şu grafik ile göstermek mümkündür...
Esasında
gelirin düşmesi talep eğrisini koordinat ekseninin sol tarafına yani
miktarın eksi olduğu tarafa da taşır. Talep eğrisinin y eksenini
kestiği noktaya bitme noktası diyebiliriz. Başka bir ifade ile bu
noktadan sonra denge mekanizmasının çalışması mümkün değildir. Burası
kırılma noktasıdır.
Fiyatlar düşmesine rağmen miktarda bir
artış yoktur. Yani fiyatlar düşmesine rağmen talep sıfır olacaktır. Bir
talep eğrisinin eğimi bize ekonomideki problemin boyutları hakkında
bilgi verir. Eğim ne kadar yüksek ise problem o kadar büyük demektir.
Zira bu durum ortalama gelir seviyesinin ne kadar düşük olduğunu
göstermektedir.
Üçüncü seviye ise bireylerin gelir düzeylerinin
onlara rahat bir hayat yaşattığı seviyedir. Bu seviyede, genelde
herkesin bildiği analizi yapmak doğru olacaktır. Fiyat arttıkça talep
edilen miktar azalır. Fiyat düştükçe talep edilen miktar artar.
Gelir
ve talep grafiğini incelediğimizde talep eğrisinin ilerledikçe eğiminin
azaldığını göreceğiz. Dolayısıyla özellikle talep eksikliğinin bir
sonucu olarak ortaya çıkan deflasyon sürecini önlemek için gelir
dağılımını adil bir düzeye ve buna bağlı olarak bireylerin en azından
gelirlerini geçim sınırına taşıma zorunluluğu vardır.
Yıllar
önce de ifade etmiştik. Ekonomideki en büyük problemlerin başında
deflasyon süreci gelir. Şu ana kadar bilinen hiçbir ekonomi
politikasının bunu çözmesi de mümkün değildir. Deflasyon sürecinde
fiyatların düşmesi ile enflasyon sürecinde fiyatların artış hızının
düşmesi veya çıkması birbirinden tamamı ile farklı sonuçlar doğurur.
Özellikle
gelir dağılımındaki dengesizlik sonucu toplumun belli bir kısmı geçim
sınırının altında bulunuyorsa bu koşullarda ekonominin sağlıklı olması
mümkün değildir.
Talebi belirleyen bu üç unsuru özellikle gelir seviyesini dikkate almadan denge analizi yapmak mümkün değildir.
Gelir
dağılımının bozuk olduğu toplumlarda özellikle ülkemizde olduğu gibi,
fiyatlar üzerinde meydana gelecek değişiklikler farklı gelir grupları
üzerinde farklı etkiler yapacağı için ekonominin bütünü için tek bir
analiz yapmak pek kolay değildir.