Önce ABD dolarının serüvenine kısaca bakalım… II. Dünya savaşından sonra Breton Woods’ta toplanan ülkeler, kendi ekonomilerinde ve siyasal bütünlüklerinde Japonya’ya atılan atom bombasından daha büyük tahribatlar yaratacak bir dizi kararı kabul ettiler.
Bunların başında ABD Doları’nın dünya parası olmasını sağlayan “altın standardı” sistemidir. Bir ons altını 35 ABD dolarına endeksleyen, yani bir gram altının kabaca bir ABD doları olarak belirlendiği sistem hayata geçirildi. ABD’nin dünya hegomanyasının en önemli ayağını oluşturan ABD dolarının “dünya parası” olmasının önü de böylelikle açılmış oldu.
Mutabakata göre ABD, önceleri “sahip olduğu altın kadar dolar” basacaktı; ancak bu, elbette bu şekilde olmadı. ABD, cari açığını kapatmak için para basıp bunu dünyaya ihraç etmeye başladı. 1973 yılında ise “altına endeksli olmaktan kurtulan dolar”, artık ABD’nin sahip olduğu altın karşılığı değildir.
Böylece ABD Doları, onu “rezerv” ve “takas aracı” olarak kabul eden başta ülkemiz olmak üzere bütün ülkelerin, toplam Gayri Safi Milliş Hasıla’ları (GSMH) karşılığı basılmaktadır.
Kendi parasının dünya halkları tarafından kabul görmesi, ABD’ye geçmişte hiçbir devletin sahip olmadığı bir imkan tanımıştır. Örneğin, Ortadoğu petrollerini, boyadığı kağıt ile değiş tokuş edebilen ABD, aslında petrolün gerçek sahibi konumundadır.
ABD, dünyadaki üretimin ortalama olarak her yıl üçte birini tüketmektedir. 2005 yılı için 12.455 trilyon dolara denk gelen bu tüketim, dünyanın üretiminin üçte birine karşılık gelirken; bu tüketimi, dünya nüfusunun sadece % 4.5’i yapmaktadır (13).
Bunun karşılığında ise dünyaya, cari açığını kapatmak üzere, kendi parasını yani “kağıt” vermektedir.
Hadiseyi yukarıdan seyrettiğimizde dünyanın üretimi ABD ye akarken ona ihracat yapan ülkelerin ise karşılığında sadece kağıt almakta olduklarını görürüz.
Eski sömürgeci anlayışın günümüzde geliştirilmiş ve hacimsel olarak bütün dünyayı kuşatacak şekilde büyütülmüş biçimi olan dünya üretiminin dolar ile takas edilmesi sistemi, esasında dünyada ki gelir dağılımında ki dengesizliğin de önemli sebeplerindendir.
Liberal kapitalist modeller, Türkiye gibi kalkınmakta olan bir çok ülkeyi üretime ve ihracata odakladı; ama ihracat karşılığı, yerli parayı almak yerine “hard currecny” üzerinden dış ticaretin yapılmasını tavsiye ettiler. Geçmişte Uzakdoğu ülkelerinde yaşanan üretim patlamasına bakıldığında, Uzakdoğu’nun ürettiğini ABD’nin tüketmiş olduğunu görürüz. Bugün bu ülkelerin elinde boyalı kağıtlar var; emekleri ise ABD’ye aktarılmış durumdadır.
Başta Çin ve Japonya olmak üzere Güneydoğu Asya ülkeleri, ellerindeki kağıtları kıymetli madenlerle takas ederek riskten kendilerini kurtarmak istemektedirler. Ancak çok cüzi bir miktarın dışında bu şartlarda bunu yapmaları mümkün değildir. Çünkü yüklü miktarda yapılacak böyle bir takas, Amerikan Doları’nın aşırı değer kaybına sebep olduğunda, en büyük zararı bu ülkeler çekeceklerdir. Ayrıca dünyadaki toplam altın miktarı da karşılıksız basılan Doların çok azına karşılık gelmektedir. Bu
bağlamda sözkonusu ülkeleri de içine düştükleri bu oyundan kurtaracak Milli Devlet yaklaşımıdır.
Globalleşmeyi savunanlar, TL’nin ABD topraklarında dolaşımını savunmazlar; aksine Dolar’ın, Türk topraklarının en ücra köyünde dolaşımını kastederler. Bu pencereden bakıldığında, ABD için cari açık, kendi varlığını devam ettirmesi için gerekli en önemli desteklerden biridir. ABD cari açıktan korkmamakta; aksine basıp bütün dünyaya yaydığı parasının kabul görmemesinden korkmaktadır.
Globalizasyon ile, özellikle kalkınmakta olan veya geri kalmış bulunan ülkelere tavsiye edilen “dolarizasyon” ya da “Para Kurulu” denilen parasal sistemleri uygulamalarıdır… Yani kendi üretimleri karşılığında piyasalarında kendi “milli para”larını değil, faizli olarak alınmış ABD dolarını bulundurmalarıdır.
Eğer illa yerli parayı piyasaya süreceklerse; aynı miktarda faizle aldıkları dövizi kasalarında bulundurmaları söylenmektedir.
Faizle alınan dolar karşılığı piyasaya yerli para sürülürken; her halükarda o ülkenin toplam üretimi karşılığı kendi parasını o topraklara gönderen ABD, böylelikle hem o ülkenin emeğini kendine transfer etmekte, hem de o ülkeyi faiz ve borç batağı ile önce ekonomik, sonra da siyasi olarak kendine bağımlı hale getirmektedir
Globalizasyon süreci, doların “nüfuz alanı”nı “bütün dünya” yapmaktadır. Özellikle orta ve dar gelir grubu ülkeler, bugün doların nüfuz alanı içerisindedir. Doların bu serüveni, aynı zaman da bu ülkelerin yer altı ve yerüstü kaynaklarının ve gelirlerinin ABD’ye, onun üzerinden de birkaç global odağa aktarılma hikayesinden başka bir şey değildir.
13– U.S Department Of Commerce Bureau Of Economic Analysis