Milli Ekonomi Modeli
Prof. Dr. Haydar Baş

FAİZ

Hemen şunu başta ifade etmek gerekir ki faiz bir hastalıktır. Ekonomilerin dengesini bozan ve sermayenin belli ellerde tekelleşmesine yol aç­mak sureti ile sosyal adaletin gerçekleşmesine mani olan iktisadi bir yaradır (15).
 
Ayrıca, günümüzde ortaya çıkan resesyon, stagflasyon, deflasyon, enflasyon, işsizlik gibi bir çok hastalığın ana kaynağı yine faizdir.
 
Her şeyde olduğu gibi ekonomilerde de hedef piyasanın denge konumunda bulunmasını sağla­maktır. Birazdan ifade edeceğimiz üzere faiz, ya­pısı gereği bu dengeyi bozan veya sağlanmasına engel olan mekanizmadır.
 
Üretim ve tüketim için herkesin cebinde olması gereken para, faiz ile birlikte piyasada halkın ara­sında serbestçe dolaşamamakta ve belli ellerde stoklanmaktadır.
 
Paranın esaret altında olduğu ekonomilerde para vazifesini ifa edemediğinden dolayı ekonomileri dengeye getirecek veya dengede tutacak üretim ve tüketim mekanizmaları işleyememektedir. Dolayısı ile yukarıda isimlerini verdiğimiz birçok ekonomik hastalık ortaya çıkmaktadır.
 
Dünyada toplam üretim ve ticaret hacminin çok üstünde bir para, faiz geliri elde etmek üzere piyasa­larda dolaşmaktadır. Başta kalkınmakta olan ülkeler olmak üzere dünya ülkelerinin birçoğu belli başlı birkaç sermaye grubu tarafından adeta haraca bağ­lanmış durumdadır. ilk başta yatırım ve üretim yap­mak için bu sermaye gruplarından faizle para alan ülkeler, zaman içerisinde önce aldıkları parayı öde­mek, sonra da aldıkları paranın faizini ödemek için tekrar para almak zorunda kalmıştır. Gelinen bu nok­tada ise ülkemizde de olduğu gibi toplanan vergiler halka hizmet etmek yerine bu global birkaç rant gru­bu ve onların yerli taşeronlarına aktarılmasına rağ­men borçlar her geçen gün katlanarak artmaktadır.
 
Faizle alınan bu paralar ülke ekonomilerinin ta­mamı ile belli başlı yabancıların kontrolüne geçme­sine yol açmaktadır. Artık bu ülkeler için hem eko­nomide, hem de siyasette bağımsızlıktan bahsetmek mümkün değildir.
 
Faiz, dünya insanlığına üretenin, çalışanın, emek verenin değil, oturduğu yerde para ile para kazana­nın avantajlı olduğu bir model sunmuştur. O yüzden faiz, toplumları üretimden uzaklaştırmış böylece reel değil sanal ekonomik büyüklükler ortaya çıkmıştır.
 
Faizin ekonomilerde yaptığı tahribatları birkaç ana başlık altında toplayabiliriz. Bunlar sırası ile; parayı stoklaması, maliyetleri arttırması, talebi daraltması, iş­çi ücretlerini aşağıya çekmesi ve nihayet verimliliği düşünmesidir. Teker teker bu tahribatları ele almaya fa­izin maliyetleri arttırmasından başlayabiliriz.
 
Üretici veya pazarlamacı ister yatırım için ister üre­tim veya pazarlama için elde ettiği paranın maliyetini ürettiği ürüne veya hizmete yansıtmak zorundadır. Bu da maliyet enflasyonuna sebep olacaktır. Yani faiz o­ranları arttıkça fiyatlar genel düzeyi de maliyetlerden dolayı artacaktır.
 
Kapitalist anlayışa göre ise tam tersi olmalı idi, ar­tan faiz oranlarının tüketimi dolayısı ile fiyatlar genel seviyesini aşağıya çekmesi gerekirdi.
 
Ancak yapılan ampirik araştırmalar bunun böyle ol­madığını bir çok ülkede faiz oranları arttıkça fiyatlar genel seviyesinin de arttığını göstermiştir. Gibson pa­radoksu (16). olarak ifade edilen bu durumu izah eder­ken Fisher ve Wicksell enflasyon beklentilerinin veya konjonktürel fiyat artışlarının faizleri yukarı çektiğini iddia etmektedir.
 
Oysa fiyatlar genel düzeyi ile faiz oranlarının aynı anda artmasının sebebi yukarıda da ifade ettiğimiz ü­zere son derece basittir. Paranın maliyetli hale geti­rilmesi, üretilen mamüllerin maliyetlerini dolayısı ile fiyatları yukarı çekmektedir.
 
Dikkat edilirse enflasyon faiz oranlarını değil tam aksine faiz oranları (maliyetli para) üretim maliyetleri­ni yani enflasyonu yukarıya çekmektedir.

15- Prof. Dr. Haydar Baş, Mektûbât, s. 253-257; Prof. Dr. Haydar Baş, iman ve insan, s. 238-241
16- Visser H., The Quantity of Money, s.143,146, 1974